29 Aralık 2009 Salı

Şuan yoldayım

Geçen hafta sevdiğim yöne doğru yapmış olduğum kısa seyahatte yolculuk sırasında yanımda ki ufak defterime karaladığım satırları noktası virgülüne dokunmadan blogumda yayınlamanın güzel olacağını düşünüyorum..


Saat:21:05

Bu tarz girişleri genelde sıkıcı derslerde yaparım ama şuan çok keyif aldığım bir yolculuktayım.

Bilenler bilir pek televizyon izleyen biri değilimdir ve şuan önümde bulunan ekrandan sıkılıp telefonumdan radyo açtım ve şansıma arada cızırtılıda olsa klasik müzik dinleyebileceğim bir frekans buldum.

Klasik müziğin insanı dinlendirdiği söylenir, evet doğrudur belki ama bende başka etkilerde yapar. Mesela ben klasik müzik dinlerken yönetmen oluyorum :)

Hayali kameramla gerçek dünyamda bir çok yer dolaşıyorum. Ama görüntülediğim herkes hiç istifini bozmuyor beklide görünmez oluyorum.

Evet şuan yoldayım…

İstanbul’dan arkadaşlarımın uğurlayarak başladığım yolculuğumda memleketim Bursa’da verilen yarım saatlik molada Annem ve Babamın süpriziyle karşılaştım

Sevindim çok güzeldi :)) Teşekkür ediyorum

Bursa terminalinden bir de yılbaşı bileti aldım bol şans dilekleriyle..

Ve aslında o an şans dileklerini eskisi kadar umursamadığımı fark ettim.

Hayatımın bir altı ay öncesine gittiğimde şansa ne kadarda ihtiyacım vardı

Şimdi çok farklı işte..

Ama bu çok güzel bişey diyorum kendi kendime… :)

Çok güzel :)

Şuan yoldayım

Saat: 21:18

Karanlık olan otobüste yaktığım tepe ışığı ile yanımdaki ortayaşlı arkadaşı rahatsız etmiş olabilirim ve satırlarımdan sessizce özür diliyorum..

Radyodaki klasik müzik frekansı arada cızırdıyor bazen tümden gidiyor bazen cızırtılar arasından oyun havaları duyuyorum bütün büyü bozuluyor ve ben gülümsüyorum.. Sevdiğim yoldayım.. Mutluyum…

Aman Allahım yazım ne kadarda kötü!! :)

Eğer bu yolculuk sırasında bana bişey olursa geride kalanlar için değerli olabileceğini düşündüğüm bu yazıyı okumak ayrı bir ızdırap olacak. Özür diliyorum! :))

(Annem olsa ‘tövbe de’ derdi) (Tövbe diyorum) :)

Kalemimin ucu tükeniyor gibi ve ben inatla karalıyorum…

Saat: 21:26

Kulağımdaki klasik müzik netleşti sonunda Harika!

Kameramı yükleniyorum tekrar

Önce otobüsteki yolculuk yapan insanları görüntülüyorum

Sonra terminal insanlarını sonra yolu ve hızla yolun sonunu,

beni bekleyenleri, benim beklediklerimi

üzenleri beni, sevindirenleri… ve dahasını…

yanımdaki arkadaş hızlı hızlı bacağını sallıyor bana mı kızdı yoksa ayağı mı uyuştu bilinmez ama karanlık içinde bir tek bizim tepe lambamız yanıyor :))

Neyse benim konsantrem bozuldu. Kameramı bırakıyorum bir kenara daha çok yazmak istiyorum ama bitirsem iyi olacak diyorum..

Balıkesire yaklaştık muhtemelen az sonra mola vereceğiz..

Taşlık bir yoldan geçiyoruz.. yazım fenalarda ( geride kalanlardan tekrar özür diliyorum :)) )

üç nokta…


Saat 22:40

Balıkesir terminalinde mola verdikten sonra yolumuza devam ediyoruz…

Ve daha gidecek çok yolumuz var…

Işıklar kapandı tepe lambam inatla yanıyor…

cameramı elime alıyorum ve çekeceğim görüntüler hafızamda gizli kalıyor....

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum…

16 Aralık 2009 Çarşamba

Hayatta edindiğim tecrübeler yediğim kazıkların toplamıdır..

“Hayatta edindiğim tecrübeler yediğim kazıkların toplamıdır..”
diyordu bir cümle. Kimisine göre tartışılır belki ama ben sanırım şu sıralar katılıyorum bu söze.
Doğduğu şehirden okumak için başka şehirlere giden öğrenci arkadaşlarımın söylediği ortak sözler vardı anımsadığım,
Kulağa hoş gelir ama ilk zamanları zordur başka şehirde yaşamanın yada arkandan laf edenler olacak kimseye güvenme gibi benzer sözler..
Onlar haklı çıktı
Ama ben bunu istiyordum sanırım buraya gelirken ayaklarımın üzerinde durup insanları daha iyi tanıyıp hayata karşı her yönüyle hazırlanmaktı benim niyetim

Üniversitede eğitim yoktur sadece öğretim vardır eğitimi ilkokulda alırsınız burası mesleki eğitim yeridir dedi bir hocamız
Haklıydı belki ama öğretim dışında öyle şeyler katıyor ki bazen yüksek öğretim kurumları, her türlü insanın eğitim için gelip fakat (çok şahit olmuşuzdur) başka bir insan olarak çıktığı bu dünya gerekliliği tartışılmaz ama faydalı olduğu kadar zararlıdır da.
Kimileri ilk senesinden sonra yanlış tercih yaptığını düşünüp bölüm değiştirmeye uğraşırken
Kimileri hertürlü insanın olduğu bu dünyada yanlış insanlarla karşılaşıp sonunu düşünmeden yanlış ilişkiler sonucu okulu bırakır, yada yaşamı zehir olur
böyle durumlarda suçun kimde olduğu da tartışılır gerçi.
Kimileri doğduğu topraklardan kültürlerden uzakta olduğundan alışamaz yeni hayatına
Ayak uyduramaz, insanların dilinden anlamaz, derdini anlatamaz, tabiri caizse birkaç beden büyük gelir o şehir. Özellikle İstanbul daha bir zordur. Anlayışla karşılamak gerekir, belki de destek olmak! (Tartışılır)
Kimileri de yanlış arkadaşlar seçer ve yanlış olduğunu öyle bir anda anlar ki
Şok olur, Hazmetmesi çok zor olur!
Ama olsun
Ben bunları istiyordum diyen bana hayat tecrübesi edinmem de yardımcı olan arkadaşıma selam eder zor olan hayatında başarılar dilerim…

Bütün bunların dışında bana her konuda destek olan okul arkadaşlarıma da onları tanımaktan çok mutlu olduğumu her fırsatta söylesem de burada da belirtmek isterim..


Hepinizi Sevgiyle selamlıyorum....

13 Aralık 2009 Pazar

Yeni bir hafta


Öncelikle şunu belirtmeliyim ki
Blog yazma konusunda acemiliğimden midir yoksa alışkın olmadığım bir durum olduğundan mı bilemiyorum sayfamla fazla ilgili olmadığım açık, inşallah zamanla her şey biraz daha düzene girer sizlerle daha sık daha güncel daha anlamlı yazılar paylaşırım..

Bugün yeni tertemiz 0km. bir haftanın arifesinin akşamı

(nasıl bir cümle kurdum ya :))
Geçtiğimiz hafta benim için çok kötü başlamış devamında da bir çok aksilik ve can sıkıcı şeylerle karşılaşmıştım. Bol miktarda duygu karmaşası, gerilim, hatta belli anlarda yaşadığım şoklarda haftaya damgasını vurdu. Son olarak eve dönüş yolunda yakalandığım şiddetli yağmur ve fırtına yorgun ve iyice gerilmiş olan sinirlerim üzerinde birazda benim payım olsun dercesine çeşitli atraksiyonlar denemekte fakat içimdeki mazoşist yanım ne hikmetse bu durumdan keyif alıyordu o an yaşadıklarım anlatsam roman olur nitelinde olsa da şuan bu konuda bir şey yazmak istemiyorum..
Eve gittiğimde sırılsıklam olan kıyafetlerimle birlikte duygusal yorgunluğumu da çıkarıp temizlenmek üzere kirli sepetine attım.
Haftasonu ise benim içim güzel geçti diyebilirim
Sevdiğim insanlarla zihinsel ve bedensel olarak rahatlamak adına bir çok etkinlikle bulunduk
Son günü (bugün) ise dışarıdaki bozuk ve yağmurlu havaya bakınca

sinema iyi fikir gibi geliyordu ve çoktandır merak ettiğimiz
Tuna Kiremitçinin yazıp yönettiği ‘Adını sen koy’ adlı filme gittik
Ve sanırım ismine ve oyuncu kadrosuna aldandık.
Filmle ilgili genel olarak fikrimi soracak olursanız,
Beklentimin altında gereksiz bir film diyebilirim.

Film müziği ve oyuncu kadrosunda bulunan
Ahmet mümtaz Taylan ve Melis Birkan dışında hoşuma giden pek bir şey olduğu söylenemez.
Tuna kiremitçiye yazarlık hayatında başarılar diler mümkünse bir daha yönetmenlik koltuğuna oturmamasını tavsiye ederim..

Kısaca çok değerli okurlarım, benim haftasonum böyle geçti,
yeni bir haftanın başlamasına ise artık saatler var ben kendimi ruhen hazır hissediyorum
okul arkadaşlarımın nasıl bir haftasonu geçirdiğini bilmesem de umuyorum ki onlarda yeni bir haftaya hazırdırlar..
Görüşmek üzere….

Hepinizi Sevgiyle selamlıyorum…

10 Aralık 2009 Perşembe

Ankara Neden Başkent Oldu ?

Şimdi bu yazıda nereden çıktı diyebilirsiniz fakat önemli bir konu sevgili dostlarım,

Tarih çok sevdiğim bir ders olmasa da Atatürkçü bir ailenin çocuğu olarak gerekli gördüğüm durumlarda bildiklerimi düşündüklerimi savunmaktan açıklamaktan ve tartışmaktan çekinmediğimdendir geçenlerde bir arkadaşımla yaptığım kısa bir konuşma sonrası bu konuda bilgi vermek istedim..
( Niyetim kimseyi haksız çıkarmak ya da yeni bir tartışma ortamı oluşturmak değil sadece anlatmaya çalıştıklarımın kısa bir metni )
Özellikle ilgili arkadaşların dikkatli okumasını tavsiye ediyorum..

Ankara neden başkent,

1. Lozan Antlaşması’ndan sonra başkentin neresi olacağı tartışılmıştır.
2. Milletvekillerinin bir kısmı İstanbul’un başkent olmasını istemiştir.
3. İsmet Paşa, Ankara’nın başkent olması için tek maddelik bir kanun teklifi sunmuştur.
4. Madde kabul edilmiş ve Ankara başkent ilan edilmiştir (13 Ekim 1923).

Ankara’nın Başkent Olmasında;
1. Ankara’nın Türkiye’nin ortasında; askeri ve siyasi yönden güvenli bir konumda bulunması,
2. Yurdun her tarafı ile ulaşım ve haberleşmenin kolay olması,
3. TBMM’nin Ankara’da bulunması ve Kurtuluş Savaşı’nda idari merkez olması etkili olmuştur.


Ankara'nın Başkent Oluşu,
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum, Sivas Kongrelerinden sonra 27 Aralık 1919 günü Temsilciler Kurulu üyeleriyle birlikte Ankara’ya geldi.O zamana kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul idi.
Osmanlı Mebusan Meclisi son kez 12 Ocak 1919′da İstanbul’da toplandı. 16 Mart 1919 günü İngilizler İstanbul’a girdi. Önce meclisi bastılar. Bu olay üzerine birçok milletvekili Anadolu’ya geçti. Yakalananlardan çoğu tutuklandı. Artık Osmanlı Mebusan Meclisi’nin İstanbul’da toplanma olasılığı kalmamıştı. Milletvekillerinin toplanacağı ve ülkenin yönetileceği bir başkent gerekiyordu.Ankara, Anadolu’nun ortasında, savaş cephelerine eşit uzaklıkta bir kentti. Savaşın yönetimi ve haberleşme, Ankara’dan kolaylıkla yürütülürdü. Dağılan Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri ile Sivas ve Erzurum Kongreleri’nde seçilen temsilcilerin bir yerde toplanması gerekiyordu. Bu nedenle 19 Mart 1919 günü Mustafa Kemal Paşa kimi illere ve komutanlıklara bir genelge gönderdi.
Bu genelgede özetle; “Osmanlı Devletinin yaşamı ve egemenliğinin sona erdiği” bildiriliyor,
“Türk ulusu kendi yaşamını ve bağımsızlığını koruyacaktır.” deniliyordu. Bu genelgeden sonra temsilcilerle Osmanlı Mebusan Meclisi’nden gelen üyeler Ankara’da toplanmaya başladılar. Ankaralılar onları coşkuyla, sevinçle, sevgiyle karşıladı.Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü, Ankara’da açıldı. Meclis, ilk oturumunda Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa bundan sonra ülkeyi kurtarma çalışmalarını Anadolu’nun bu küçük kentinde sürdürdü. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın planları bu yoksul kentte hazırlandı. Savaşın başarıya ulaşması için düzenli ordular kuruldu. Bu ordular İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da düşmanı bozguna uğrattı. 30 Ağustos 1922′de kazanılan Başkomutanlık Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’mız tamamlandı.Yurdumuz düşmanlardan kurtulduktan sonra 13 Ekim 1923 günü İsmet Paşa ve dört arkadaşı Ankara’nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yasa önerisi verdiler. Öneri mecliste oylandı, kabul edildi. Böylece Ankara yeni Türkiye Devleti’nin başkenti oldu.
Başkent, ülkenin yönetim merkezidir. Büyük Millet Meclisi, devlet başkanı, başbakanlık, bakanlıklar, yüksek yargı organları, başkentte bulunur.Ankara başkent olduktan sonra gelişti. Modern yapılar, büyük apartmanlar yapıldı. Yüksek okullar, üniversiteler açıldı. Fabrikalar, yeni iş yerleri kuruldu. Kent kısa sürede büyüdü, genişledi.

Ankara bugün nüfus yoğunluğu bakımından yurdumuzun ikinci büyük kentidir.

En derin sevgi ve saygılarımla...


7 Aralık 2009 Pazartesi

özledik seni CEP42

merhaba çok sevgili okurlarım
konu başlığına ilk bakışta hiçbirşey anlamayanlarınız olduğu kadar gördüğünde tebessüm edenleriniz de var biliyorum..
bir çoğunuza saçma gelebilir belki ama bundan 3-4 yıl kadar önce ilk ehliyetimi aldığım yıllarda araba kullanmaya pek meraklı olan ben aslında eve yakın olan iş yerimize gitmek için babamdan aldığım arabayla bir süre sonra çok iyi bir ikili olduk :)

tanıştırayım efendim
nam-ı değer CEP42
( fiat palio 1,3 cc multijet )

acemiilik yıllarımda özellikle park konusunda bana biraz kızdığını hissetsemde daha sonraları

artan km.ler ve edindiğimiz tecrübeler sonucu onun içinde benim içinde herşey daha bi güzel olmaya başladı.. Babamın iş gereği yeni bir araba almasıyla ise daha çok vakit geçirir olduk :)

Ben yeni ergendim, o da '0' model gümüş grisi 1.3cc dizel bir palio multijetti
haftaiçi kısa olan işe gidiş geliş yolu dışında çok fazla görüşemesekte haftasonları geldiğinde Bursa merkeze 30 km. uzaklıkta olan yaşadığım yerden büyüdüğüm yere gider dostlarla vakit geçirirdik bazen onları da alır kafa dağıtırdık, ( aramızda kalsın çoğu zamanda içerdik ).

Birlikte çok hikayemiz olmasına karşın anlatmaya kalkınca ne buradaki satırlara sığar ne de vakit yeter.

Bilenler hatırlar ki biz sıkı dosttuk zaman zaman birlikte iş gereği dağıtıma, zaman zamanda kız tavlamaya çıkardık. (taaki soğuk bir şubat gecesine kadar :)

Yakışıklıydık! Fiyakamız sağlamdı. Kornamız havalı değildi belki ama yinede baktırırdık kendimize. Temizdik. Sakindik. Patlak egsozumuz yoktu, modifiyemizde, İkimizde macerayı severdik yalan yok çok kaybolmuşuzdur ama hiç yolda kalmadık :) ..ve herşeyin sonu olduğu gibi birgün bizde ayrılmak zorunda kaldık
yaklaşık 3 sene süren birlikteliğimizin sonunda km. tablosundaki 120.000 rakamı
ayrılık sinyallerinin en büyük göstergesiydi ve birgün onu bir galeride bırakıp yanından ayrıldım
daha iyilerine sahip oldum sonra belki ama hiçbirinde o kadar mutlu oturmadım direksiyona..
şimdi nerede hangi yollarda kimlerle gezdiğini bilmediğim eski dostumu yaadettik...
özledik seni CEP42...

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum...

4 Aralık 2009 Cuma

İlk Merhaba


Her ne kadar İlkler özeldir diye klasik bir giriş yapmak istemesem de şuan ilk defa ve özel birşey yaptığımdan olsa gerek yerinde bir takdim olduğunu düşünüyorum.
An itibariyle karar verip açtığım blogumun ne işe yarayacağını çok fazla bilmiyorum fakat
İnsanların istedikleri şeyleri ertelememelerini savunan bendeniz şuan burada olmaktan mutluyum. Ne kadar devam ederim, yaşamımın belli bölümlerinde yarım bıraktığım atılımlarımdan bir farkı olur mu yoksa bu ilk başka ilkleri de beraberinde getirir mi bilemiyorum yada bu alanda eğer bir başarı durumu varsa ne kadar başarılı olurum o konuda da pek bi fikrim olmamakla beraber açıkçası umurumda olduğunu da söyleyemem..

Ama yinede bazı konularda anlaşalım istedim..

Birçoğunuzun bildiği gibi daha önce blog tecrübem olmadı,
Zaman zaman içimden gelen şeyleri kaleme alabilsem de okumaktan çok gezme tercih sebebimdir,
Bu blogu açarken hiçbir şekilde başka kişi kuruluş yada sayfalardan alıntı yapmadığımı, arada beni etkileyen bloglarla karşılaşsam da (onlar kendilerini biliyor :)
“onların ki nasıl benim ki de şöyle olsun” “böyle olmasın” “vay be bloga bak” “ ben daha iyisini yaparım” şeklinde düşünceler içinde olmadığımı,
Yine de çok fazla blog okumadan böyle bir işe kalkıştığımı bilmenizi isterim..
Bu sebeplerden dolayı lütfen başka sayfalarla karıştırma ve karşılaştırma eğilimine gitmemenizi siz değerli okurlarımdan rica ediyorum..

İnsanlık için küçük, ben ve beni seven dostlarım için büyük bir adım olacağına inandığım bu önemli günde siz değerli okuyucularımı sevgiyle selamlıyorum :)